24 Mart 2014 Pazartesi

Benim Adım Yeni Dünya Düzeni!

Merhaba benim adım Yeni Dünya Düzeni, kimileri bana kapitalizm, kimileri de emperyalist düzen der. Size bugün neleri yapabileceğimi ve yaptığım şeylerden nasıl haz aldığımı anlatacağım. Hakkımda söylenenlerle ilgili konuları ve gerçek amacımı bir de benden dinleyin.

Benim adım yeni dünya düzeni, dünya barışı diye bir kavramı aklınıza sokup, aslında komşunuzdan nefret etmenizi sağlayan benim.
Benim adım yeni dünya düzeni, ahlakınızda o kadar çok erozyon oluşturdum ki babanız ölüm döşeğindeyken sizin düşündüğünüz şey kardeşlerinizle yapacağınız miras paylaşımıdır. Aslında yalnızca bir kağıt parçası olan para, benim en sevdiğim şeydir. Sizi de böylesine aptalca bir şeye inandırdığım ve uğruna kanlar döktürdüğüm için çok mutluyum.
Benim adım yeni dünya düzeni, her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken, ben sizi koşu bandı üzerinde yediklerinizi eritmeniz için teşvik ederim. Koşu bandını üreten şirket benim için çalışır. 600 milyon obez ve 1,4 milyar aç insanı aynı dünya üzerinde yaşatan benim.
Benim adım yeni dünya düzeni, siz farkında olmadan her yıl ortalama 100.000 reklamı karşınıza çıkartabilirim. Serbest piyasa ekonomisi diye uydurduğum kavram ile zengini daha da zengin bir hale getiririm ve siz bunun adına "başarı" dersiniz.
Benim adım yeni dünya düzeni, birşeyleri anlamanıza yada sorgulamanıza gerek yok. Dininizi en güzel ben anlatırım size. Kuran okumanıza yada insanlarla fikir alışverişinde bulunmanıza da gerek yok. Namaz kılarken düşünmeniz gereken en önemli şey, ay sonu yapmanız gereken çek ödemenizdir.
Benim adım yeni dünya düzeni, çocuklarınızı bilgisayar oyunlarına o kadar bağımlı bir hale getiririm ki çevrenizden birinin öldüğünü söylediğinizde "tek canımı kalmış" diye sorarlar size. Moda denen kavramı ergenlik çağındaki kızlarınızın üzerine öyle bir salarım ki % 78'i dış görünüşlerinden rahatsız olur.
Benim adım yeni dünya düzeni, güzelliğin tanımını artık ben yapıyorum. En güzel kadın, en çok estetik yaptıran kadındır. En şık olanı ise "marka" kıyafetlerle dolu dolapları olanıdır. Tüm kadınlara çağrım şudur; bir obje olduğunuzu gözardı ederek alışveriş merkezlerine koşun!
Benim adım yeni dünya düzeni, Madonna'nın sadece Londra'da sahip olduğu evlerde 600 evsiz insanı barındırabilecekken, ben onu size ilah olarak sunarım. Bir kahve üreticisinin Starbucks'tan kahve içmesi için 3 gün çalışmasını, Tayland Disney fabrikasında çalışan bir çoçuğun Disneyland'a girecek kadar parayı toplaması için 55 gün çalışmasını sağlarım.
Benim adım yeni dünya düzeni, dünya altın rezervlerinin % 90'ının Afrika kıtasında bulunmasına ve her yıl çıkan pırlantanın tüm Afrikayı rahatlıkla doyurabileceğini bilmeme rağmen umurumda olan tek şey akşam yemeğini nerede yemeliyim sorusuna cevap bulmaktır.
Benim adım yeni dünya düzeni, % 64'ünü kokain bağımlısı yapmış olmama rağmen size hala Hollywood yıldızlarını sevdirebiliyorum. Sokağa çıktığınızda onlar gibi giyinmeli, yürümeli ve konuşmalısınız. Belki siz de kokain yada benzeri madde bağımlısı olursunuz, ne güzel değil mi?
Benim adım yeni dünya düzeni, sürekli eksik birşeylerin olduğu hissini sana aşılıyorum ki sık sık alışverişe çık. Aynı tişörtü tekrar giymek çok ayıp. Senin nasıl daha fazla alışveriş yapmanı sağlayacağımı araştırmak için nörologlara ödenekler veririm. Alışveriş merkezlerindeki müzik hoşuna gidiyor mu?
Benim adım yeni dünya düzeni, en çok sevdiğim insan türü 3. dünya ülkelerinin toplumlarıdır. Ben onların petrollerini dilediğim zaman, dilediğim kadar alıyor olmama rağmen, onlar benim ülkemin sınırına bile yaklaşamazlar. Ben senin tüm kaynaklarını sömürürken senin gelip benim ülkemde tatil yapmak ne haddine.
Benim adım yeni dünya düzeni, seni çocukluğundan itibaren öyle bir para kölesi yaparım ki arkadaşlarının takıldığı "kalite" mekana gidemediğin için intihara kalkışırsın. Ailen mi? Onlar televizyonlarıyla mutlu.
Benim adım yeni dünya düzeni, tüm bankalar benim evlatlarım gibidir. Fakirden alıp zengine vermelerini ben emrettim onlara. Ama haksız mıyım, biri fakir olmadan diğeri nasıl zengin olsun. Unutma! Aklına "çok zengin olmalıyım" imajını yerleştiren benim.
Benim adım yeni dünya düzeni, sizi sürekli işle meşgul ediyorum ki düşünmeye ve sorgulamaya çok vaktiniz kalmasın. Sizin yerinize düşünecek kişiler ve kurumlar var ya hani, işte onların hepsi bana hizmet ediyor. Tuhaf düşünceleri atın aklınızdan, uyanın, çalışın, yiyin ve tekrar uyuyun. Geri kalan zamanlarınızda, ki bu günde ortalama 5 buçuk saat oluyor, televizyon izleyin.
Benim adım yeni dünya düzeni, hepiniz benim kölemsiniz. Annenizi, babanızı, sevdiğinizi, öğretmeninizi, kadınlarınızı, çocuklarınızı, yaşlılarınızı, engellilerinizi ve benzeri tüm sosyal gruplarınızı ne zaman anacağınızı ve seveceğinizi ben söylerim size. Sizlerde yine alışveriş merkezlerine koşarak onlara hediye alır ve çok seviyormuş numarası yaparsınız.
Benim adım yeni dünya düzeni, anlattıklarım karşısında kendimden nefret ettim. Ama siz beni hep sevin olur mu?
Bye bye...

18 Mart 2014 Salı

Bilderberg Toplantıları


1954 yılından beri düzenli olarak organize edilen ve geçtiğimiz yıl 61. kez düzenlenen Bilderberg Toplantıları, dünya ekonomi ve siyasetinde etkin kişileri bir araya toplayan bir oluşumdur. Adını Hollanda’da ki bir otelden alan toplantı, ilk kez 1954 yılında düzenlendiğinde, tabiri caiz ise otele ilk gelen kurum CIA’dir. Resmi olmayan kuruluş amacı ise Avrupaya yayılan ABD karşıtlığını önlemektir.  Rothschild’lerin “aile dostu” Rockefeller’da grubun temel taşlarından biridir. Burada bir parantez açmak istiyorum. Rothschild ismini her gördüğümüzde, ki onlar her konuda karşımıza çıkıyorlar aslında, takıntılı bir konumdaymışım gibi geliyor olabilir. Ancak emin olun ki dünya ekonomisinin neredeyse yarısına hükmeden bir ailenin bu kadar sık karşımıza çıkması kaçınılmaz.
Bu toplantılar ile ilgili üzerinde en fazla konuşulan konu ise gizliliğidir. Toplantıya devlet yöneticileri, işadamları, gazeteciler ve bürokratlar katılır. Katılacak kişiler ise önceden belirlenerek davet üzerine orada bulunurlar. Davete icabet etmek saygıdandır elbette. Ancak gidilen yerin ne amaçla kurulduğu sorusunu sormak ve gizlilik ilkelerinin gerekliliğini sorgulamak, aklı başında her insan için kaçınılmaz olmalıdır. Aksini bilerek hareket etmek vicdan muhasebesinin sınırlarını zorlamayı da beraberinde getirir.
Bu toplantılara onlarca gazeteci davet edilmesine rağmen, içeride ne konuşulduğuna dair tek bir kelime dahi göremezsiniz. Gazetecilerin çağırılma sebebi haber yapmaları değil, dünya siyasetini yönetenlerin bir sonraki atacağı adımı bilerek ona göre hareket etmelerini sağlamaktır. İyi yada kötü, içeride ne konuşulup karar alınıyorsa, bunda gazetecilerin de payı vardır. Birçok marjinal grup tarafından her yıl “protesto” edilse de gerçek anlamda önüne geçilmesi mümkün olmayan bir oluşumdur. Genel kanı dünya siyasetine yön vermek ve dünyanın ihtiyaçlarını belirlemek amacıyla bir araya gelinmesi olsa da gerçek amaç ne yazık ki o yönde değildir. Grubun önde gelenlerinden, Rothschild’lerin bir numaralı “aile dostu”, David Rockefeller 1991 yılında Almanyanın Baden şehrinde yapılan toplantı sonrası şunları söylemiştir; “Washington Post, The New York Times, Time Dergisi ve diğer büyük yayınlara şükran borçluyuz. Senelerdir toplantılarımıza iştirak etmelerine rağmen ketumiyet sözünü tuttular. Eğer kamuoyunun bilgisinde olsaydı bizlerin dünya için bir plan geliştirmemiz imkânsız olurdu. Fakat dünya artık çok daha girift ve dünya hükümetine doğru gitmek için çok daha hazır. Entelektüel elit ve dünya bankerlerinden oluşan uluslar-üstü bir yapı, geçen yüzyıllarda uygulanan ulusal, kendi geleceğini tayin etmeden, kesinlikle daha iyidir.” Yorumu tamamen size bırakmak istiyorum.
Biraz da katılımcılara göz atalım; küresel şirketlerin CEO’ları her yıl bu toplantılarda yerlerini alıyor. Bunlar; Deutsche Bank, Telecom İtalia, Amazon, Heineken, Google, BP, EADS, Goldman Sachs, HSBC, Shell, Lazard, Siemens, Michelin ve daha birçoğu. Türkiye de dahil dünyanın birçok ülkesinden politikacılar ve diplomatlar. Yine bu ülkelerin önde gelen şirketlerinin temsilcileri. Örnek teşkil etmesi amacıyla 2013 yılında Türkiyeden katılan isimler; Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı), Şafak Pavey (Chp Milletvekili), Mustafa Koç (Koç Holding), Haluk Dinçer (Sabancı Grubu), Aslı Aydıntaşbaş (Gazeteci), Soli Özel (Gazeteci). Tüm geçmiş katılımcıları her mecrada rahatlıkla bulabilirsiniz.

Her yıl neler konuşulduğu ve ne gibi kararlar alındığı bilinmez ancak bizi yönetenlerin bizden gizli tutmak istedikleri şeyleri ben çok merak edyorum açıkçası. Eğer tüm bunlar bizlerin yararına ise lütfen biri bana bu yararları izah etsin. Eğer değil de tüm yapılan planlar küresel semayelerin çıkarına ise kimse kusura bakması ama aptal yerine konmak benim hiç hoşuma gitmiyor. Selam ile…

11 Mart 2014 Salı

Kennedy Suikasti ve Rothschild Ailesi




22 Kasım 1963'te öldürülen 35. ABD başkanı John Fitzgerald Kennedy ile ilgili bugüne kadar birçok teori ortaya atıldı. Resmi kaynaklarda belirtilen "komünist vatan haini" Lee Harvey Oswald'in öldürdüğü iddasına artık inanan insan kalmadı desek yeridir. Biz kimin öldürdüğü ve nasıl öldürdüğünden ziyade, neden öldürüldüğünün üzerinde duracağız. Bunun için önce Kennedy'nin son dönemlerinde ki politikalarına göz atalım.
Kurulduğu dönemden beri Ortadoğu'da huzur bırakmayan İsrail, 1960 yılında ABD başkanı seçilen Kennedy ile politik yaptırımlar yüzünden ters düşmüştür. Ayrıca Kennedy ilk katolik ABD başkanıdır. Babası da kendisi gibi politikacı olan Kennedy, aynı zamanda seçilen en genç ABD başkandır. Babası İngiltere büyükelçiliği yaptığı dönemde Yahudiler tarafından hedef haline gelmiştir. Babası gibi kendisi de Yahudiler tarafından hiç sevilmemiş ve seçimden önce kendisine yapılan "başkan seçilmesi durumunda Ortadoğu'da İsrail yanlısı politika izlemesi karşılığında, milyonlarca dolar seçim desteği" teklifini, kendisine hakaret olarak aldığını iletmiş ve reddetmiştir. Teklifi yapan kişi, soyadının size hiç yabancı gelmeyeceği, Sigmund Rothschild'dir. Bunun yanında İsrail Devletinin Amerika üzerindeki siyasi etkisinden rahatsız olduğunu her platformda dile getirmiş ve Amerikan halkının bağımsızlığını zedelediğini söylemiştir.
Nihayetinde Kennedy Amerikan halkının çok büyük desteğini alarak başkan seçilmiş ve ABD politikalarında köklü değişimlere başlamıştır. Öncelikle dış politikada İsrail'in sert tutumlarına karşı çıkarak, "nükleer silahlanma" programını sonlandırması için dönemin İsrail başbakanı Ben Gurion'a sert bir dille mektup yollamış, "nükleer programı durdurmaması durumunda Amerika'nın yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını" belirtmiştir. Ben Gurion cevap olarak aşağılayıcı bir dille ağır ithamlarda bulunmuştur. Sonrasında devam eden mektuplaşmalarda Ben Gurion baskıya dayanamamış ve istifa etmiştir. Yahudi kökenli Amerikalı politikacılar Kennedy'i ikna etmeye çalışmışsa da başarılı olamamışlardır.
Bununla yetinmeyen Kennedy iç politikada da düzenlemelere gitmiştir. Birçok ülkenin Merkez Bankası'na sahip olan Rothschild ailesi, o döneme kadar ABD Merkez Bankasının tüm faaliyetlerini yürüten Fedaral Reserve Bank ile ABD Dolarının tek sahibidir. Kennedy'nin ABD temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanun ile Amerikan dolarını basma yetkisini Rotschild'lerin sahibi olduğu Federal Reserve Bank'ın elinden alarak Amerika Merkez Bankasına vermiştir. Gerekçe olarak da "bir ülkenin parasının basımı ve kullanımının özel şirket ve şahısların elinde olması çok tehlikelidir" demiştir. İsrail'in tüm politikalarını üzerine inşa ettiği ABD doları artık kontrolünden çıkmış ve Kennedy'nin bu hamleleri hem siyasal hem de ekonomik yaralar açmıştır.
Artık Kennedy'nin suyu iyice ısınmış, yara almış hayvan gibi olan İsrail karşı saldırı planlarını devreye sokma kararı almıştır. Bir sonraki seçimleri bekleyerek Kennedy'nin kaybetmesini ummak İsrail için alınabilecek bir risk değildir. Kaldı ki Amerika halkı Kennedy gibi bir başkana büyük sempati beslemekte ve her kesimden destek gelmektedir. Kennedy'nin seçimi "kaybetmesini sağlamak" da geçerli bir hamle olmayacaktır, çünkü beslenen sevgi Kennedy'nin en büyük gücüdür. Geriye tek bir seçenek kalmıştır; ortadan kaldırmak. Kennedy ortadan kalktığında yasa gereği başkan yardımcısı onun yerini alacaktır. Dönemim başkan yardımcısı Lyndon Johnson, İsrail hayranı bir siyasetçi ve politik hırsları yüzünden Rothschild'lerin sözünden çıkmayacak bir uşaktır.
Tüm plan hazırdır ve sahnelenecek oyun insanları bir süreliğine susturmaya ve sonrasında unutturmaya yeterli olacaktır. 22 Kasım 1963'te Dallas'ta üstü açık arabasıyla halkı selamlamak üzere yolda olan Kennedy, "komünist vatan haini" Lee Harvey Oswald tarafından öldürülmüştür. Birkaç saniye içerisinde 4 farklı noktadan 6 el ateş edebilen Oswald apar topar yakalanarak hapse atılmıştır. Suikaste yakından şahit olan 57 kişi, dava devam ederken, "kaza sonucu" ve "intihar ederek" hayatını kaybetmiştir. İki gün sonra mahkeme önünde öldürülen Oswald'in katili ise sıradan bir bar işletmecisi Jack Ruby'dir. Ruby, Oswald'i öldürme nedenini "Amerikanın komünistlerden aldığı intikam" olarak değerlendirmiştir. Kennedy'nin otopsisini ABD'li üst düzey generaller yapmış ve ölüm şeklinin belirlenebilmesi için kilit rol oynayacak olan kafasına giren kurşun hiçbir zaman bulunamamıştır. Ailesi kafatasının açılarak kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için talepte bulunsa da kabul edilmemiş, Kennedy apar topar gömülmüştür.
Bu ölümden sonra ABD politikaları eskiye dönmüş, İsrail nükleer santralleri tekrar devreye sokmuştur. Bunun yanında ABD dolarını basma yetkisi Rothschild'lerin sahibi olduğu Federal Reserve Bank'a geri verilmiştir. Rusya ile başlayan soğuk savaş tüm dünyayı etkilemiş ve ardından hepimizin bildiği Vietman savaşı meydana gelmiştir. CIA tarafından dünya dengelerini yönetmek üzere kurulan GLADIO adlı kanlı örgüt, tesadüf, Kennedy'nin ölümü ile hayat bulmuştur. Türkiye'de sağ-sol çatışmasını başlatan ve 12 Eylül'ün mimarı olan GLADIO örgütünü, ileri ki yazılarımızda irdeleyeceğiz.
Dünya siyaseti ve ekonomisinde ki en büyük sözün sahibi olan Rothschild ailesi, Kennedy suikastinde de rol almış mıdır bilinmez. Ancak emin olduğumuz tek şey; tüm benzer gelişmelerde bütün sonlar onların lehine olmuştur. Selam ile...



4 Mart 2014 Salı

Savaşlar, Ekonomi ve Rothschild Ailesi (2)

Bir önceki yazımızda Rothschild ailesinin ekonomik gücünün etkileri ve savaşlarda oynadığı rollerden kısaca bahsetmiştik. Böylesine güçlü ve devasa bir “ailenin” sahip olduğu yaptırımları ve dünyada gelişen olaylara müdahalesini tahmin etmek dahi oldukça güç. Birçoğumuzun tahayyül edemeyeceği şeyleri onlar rahatlıkla yapabilmektedir. Rothschild ailesinin müdahil olduğu savaşları irdelemeye devam edelim.
Filistin topraklarının bir kısmının Osmanlı topraklarından ayrılmasından sonra yayınlanan ve İsrail Devleti’nin kurulmasının adımlarının atıldığı “Balfour Bildirisi” ile birlikte Orta Doğu’ya sızmaya başlayan aile, bölgedeki zengin petrol yataklarını BP-Amoco (bildiğimiz BP) ve Royal Duth Shell (Bu da bildiğimiz Shell) şirketleri ile kuşatmış ve bölge pazarının tek hakimi haline gelmiştir. Bu hakimiyet Balfour Bildirisi’nin hazırladığı siyasi hakimiyet ile birlikte İsrail Devletinin kurulması için gereken ekonomik yaptırım gücünü de Rothschild’lere vermiştir. Kurulan bir fon ile aktarılan 2 milyon sterlinlik para ile de son adım atılmış ve artık eksik olan tek şey devleti oluşturacak halkı topraklara getirmek olmuştur.
Birinci dünya savaşından yerle bir olarak çıkan Almanya’da çöken ekonomiye destek yine Rothschild ailesinden geldi. 1924 yılından sonra düzenlenen ve Almanya’yı paraya boğan “Dawes Planı” ve “Young Planı”, ailenin dolaylı olarak sahibi olduğu, başta J.P. Morgan olmak üzere birçok finans kurumu tarafından desteklendi. Desteklenen bu ekonomik kalkınma planları sayesinde Almanya inanılmaz bir yükselişe geçti ve Hitler’in zirveye çıkmasına zemin hazırladı. Hitler’in İkinci Dünya Savaşı’ndan çok önce hazırlık yapmaya başladığı savunma sanayii ve askeri harcamaların kaynağını yukarıda ismi geçen ekonomik planlar sağlamıştır. Görünen o ki; sağlanan bu destekler Almanya’nın kalkınması için değil, Hitler ve onun oluşturacağı canavarın dünya sahnesine çıkması için yapılmıştır. Hitler’in yaptıklarının izleri bugün dahi o topraklarda görülebilmektedir.
Bildiğimiz gibi İkinci Dünya savaşı, Avrupa’da yaşayan yahudi toplumunu Filistin topraklarına göç etmeye zorlamıştır. Avrupa’da halinden memnun olan bu toplumun, büyük emellere hizmet etmek için bir şekilde o topraklara gitmesi gerekiyordu. Yapılan kıyım, mağdur olan insanlar, işlenen insanlık suçları pahasına İsrail Devleti’nin içi doldurulmak zorundaydı. Buraya bir de Rothschild ailesinin yahudi olduğu bilgisini de ekleyelim. Kendi soyundan insanların kırılmasını destekleyen bir zihniyetin, başka toplumların yok olmasına göz yummasını olağan karşılamak gerekmektedir.
Yapılan göçlerden sonra Filistin topraklarının %36’sı yahudi toplumu ile doldu. Topraklar üzerinde yaşanan kargaşa dolayısıyla 1947 yılında İngiltere konuyu Birleşmiş Milletler’e götürdü ve aynı yıl 29 Kasım’da şöyle bir karar çıktı; Filistin topraklarının en verimli bölgelerinden oluşan %56,47’ lik bölümü İsrail Devleti adı altında kurulan bağımsız devlete, geriye kalan ve büyük bir kısmını çöllerin oluşturduğu bölümü ise Filistin’in gerçek sahiplerine bırakıldığı. Kudüs ise özerk bölge olarak kaldı. Bugün o topraklarda yaşananların asıl sebebini yukarıda bahsettiğimiz olaylar zinciri oluşturmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nın sahneye konmasının sebep ve sonuçları ders kitaplarımızda yazanların çok ötesindedir.
Tüm bu şavaşların baş kahramanları olan ve dünyanın efendiliğine soyunan bu çokuluslu oluşumların, şirketlerin, Birleşmiş Milletler temsilcilerinin, devasa şirketlerin CEO’larının dilinde olan bir kavram var. New World Order! (Yeni Dünya Düzeni)
Dillerinden düşürmeyenlerin içeriği ile ilgili bilgi vermedikleri bu kavramın içini bir sonraki yazımızla birlikte elimizden geldiğince biz dolduracağız. Selam ile…